İDSO'nun 2 Aralık Cuma akşamı Caddebostan Kültür Merkezi'nde verdiği konseri bu hafta İtalyan orkestra şefi Carlo Rizzari yönetti. Yunan piyanist George Emmanuel Lazaridis
(d. 1978) konsere solist olarak katıldı ve Wolfgang Amadeus Mozart'ın 491 KV. 24 numaralı Do minör piyano konçertosunu seslendirdi. Bu hafta Başkemancı koltuğunda Özgecan Günöz Kızılay vardı.
İDSO'YA İTALYAN DOKUNUŞU.
Bu hafta konser Mozart'ın piyano konçertosu ile başladı. Kayıtlarımda yıllarca gözlemlediğim bir şey varsa o da konserlerin ilk eserleri genelde arabaların soğuk motorlarının çalışmasına benzer. Bir iki dakika sonra orkestranın konser performansının aşağı yukarı ne olacağını görürsünüz. Bu akşamki konserde bu "soğuk çalışma" hissiyatı olmadan ısınmış bir motor performansı ile başlanmış olması, orkestrayı yöneten Carlo Rizzari'nin orkestraya ne istediğini doğru bir şekilde aktarmış olduğunu düşündürdü.
Özellikle Caddebostan Kültür Merkezi'nin akustik ortamında mikrofonlarıma istediğim şekilde yansımayan Timpani tonu, bu akşam tam bir Mozart dönemi tınısı ile geldi. Bunda tahta bagetlerin kullanılmış olması en önemli nedendi. Seçimi için Timpanist Müşfik Galip Uzun'a teşekkür ederim. Nefesli grubunda balanslar yerinde ve eşlik olarak da solistin tınısına uyumluydu. Üçüncü bölümde ufak tefek kazalar da olmasa dört dörtlük eşlik çıktı diyebilirdim.
Mozart'ın en verimli döneminde bestelediği ve ender olarak kullandığı minör tonda olan 24. Konçerto, hem Mozart havasında hem de kendinden sonra gelecek Beethoven'in tınılarını müjdeler havada bir yapıt. Bu nedenle yorumlarken Mozart'ın dışında da bir bakış açısı isteyen havası ile bana göre konçertoyu diğer konçertolarından biraz daha ayırır gibi olduğunu düşünüyorum.
YUNAN PİYANİST’TEN İYİ MOZART YORUMU
Yunan piyanist Geroge Emmanuel Lazaridis adını ülkesinin dışında da duyurmuş bir sanatçı. Carnegie Hall'dan Royal Albert Hall gibi birçok saygın salonlarda performansları olan Lazaridis, aynı zamanda ülkesinde de genç kuşakların eğitimi üzerine çalışmalar yapmakta ve Selanik Konser Salonları Organizasyonunda sanat yönetmenliğini yürütmekte.
Lazaridis ilk kez dinlediğim bir piyanist. Konser performansı mikrofonlarıma gerçekten iyi yansıdı diyebilirim. Mozart'ın o çocuksu havası ile birlikte alt metinlerde çoğu sanatçının fark etmediği ciddiyet ve hüznü yansıtmayı başardı. "Çoğu sanatçı" derken Mozart'ın çalınması kolay görünen ama yorumlaması bazen bir ömür gerektiren eserlerini hakkıyla yorumlayabilen gerçek Mozart yorumcularının farkını kast ettim.
Lazaridis için gerçek Mozart yorumcusu diyebilir miyiz bilemiyorum, bunu üst düzey yorumculara bırakıyorum; ancak bu akşamki performansı bence iyi bir Mozart yorumu için gayet yeterliydi.
Dinleyicinin memnuniyeti de alkışlara yansıdı ve Lazaridis'i tekrar sahneye davet etti. Franz Scubert'in La bemol Majör İmpromtüsünü seslendiren sanatçı sanırım ülkemizden keyifli bir şekilde ayrılmıştır. Ayrıca konserden sonra bir Türk Hanımefendi ile nişanlanacağını düşünürsek kendisine "yabancı damat solistimiz" diyebiliriz.
İŞİNE YATIRIM YAPMAK.
Konser öncesinde sahne arkasında ilgimi çeken bir detayı sizlerle paylaşmak istedim. Orkestranın nefesli grubu üyelerinden Trompetçi Timuçin Abacı'nın elinde tuttuğu trompetin mekanizmasının biraz farklı olduğunu görünce bunun nasıl bir trompet olduğunu sorduğumda Abacı, Barok ve Klasik dönemlerin seslendirilmesinde tercih edilen bir tür olduğu cevabını verdi. Tonun biraz daha tok çıkması nedeni ile tercih edilen bu trompeti satın alarak performanslarında kullanması, işine yatırım yapan bir sanatçı olması yönünden gerçekten önemli bir detaydı benim için.
ÖLÜMDEN SONRA GELEN ŞÖHRET İŞE YARAMAZ Kİ?
Sanat dünyasının değişmez bir kuralı varsa o da sanatçıların değeri genel olarak ölümlerinden sonra anlaşılmıştır, en azından eserleri ya daha fazla çalınmış ya da yaşadığı dönemden daha fazla para etmiştir.
Müzik dünyasında bunu en acı şekilde yaşayan kuşkusuz George Bizet'dir. Bugün Carmen Operası'nın ünü Bizet yaşarken ortaya çıkmış olsa belki genç yaşta ölen ancak hiç olmazsa biraz olsun zenginliği yaşamış bir Bizet'den bahsediyor olurduk. Giovanni Batista Pergolesi de aynı kaderi yaşayan bestecilerden biri maalesef. Yirmi altı yaş gibi daha "ne oluyor?" demeden bu dünyadan göçen Pergolessi Allah'ın bir lütfu olarak bugün dinlediğimiz eserleri bırakabilmiş.
Konserin diğer solistlerinden Soprano Feryal Türkoğlu ve Mezzo Soprano Ferda Yetişer bestecinin az sayıda yazılan ancak en bilinen eserlerinden Stabat Mater'i seslendirdi.
Stabat Mater bestecinin yazdığı kesinlikle bilinen eserlerden biri. Kendi el yazısı olan partisyon halen korunmakta. Tüberküloz nedeni ile sona yaklaştığı bir Fransiskan manastırında ölmeden bir hafta önce yazdığı Stabat Mater birçok besteciyi de ilham kaynağı olmuş. Barok dönemin dini eser kimliğinin bir yansıması olan eserde belki yaylı çalgılar orkestrasına pek iş düşmüyormuş görünse de aslında Pergolesi bu akşam seslendirilen bölümde solist ve orkestrayı önemli bir dengede tutmuş.
Soprano - Mezzo Soprano düetinin arkasında kalmadan eşlik eden orkestra yazısına zaman zaman tam tersi bir kontrasta da rastlamak yani orkestraya eşlik eden solistler olması Pergolesi'nin yazısını ilginçleştiren öğelerden biri.
BAŞARILI DÜET
Türkoğlu-Yetişer düetini başarılı buldum, yine de Barok dönem için biraz daha yumuşak bir tını seçselerdi nasıl tınlardı onu merak etmedim değil. Bu noktada sanatçıların yorumlarına saygı göstermek gerekiyor, sonuçta hissedilen neyse dışarıya yansıyan da o oluyor. Mikrofonlarıma yansımasını beklediğim yorum belki de biraz daha az vibrato ve biraz daha yumuşak bir tınıydı ki ağır bölümlerde istediğim tınıyı yakaladım. Konser sonunda kendilerine bu düşüncemi aktardığımda bu yorumun biraz da şefin isteği olduğunu öğrendim. Eh, şef ne derse o olur.
Mozart-Pergolesi yorumlarını karşılaştırırsak İDSO bu hafta konsere gerçekten iyi hazırlanmış ve Carlo Rizzari ile iyi kontakt kurmuş. Yine de Pergolesi'de Mozart'ta duyduğum konsantrasyonu tam duyamadım. Ara ara kaçan notalar ve bazı senkron sorunları nedeniyle Pergolesi yorumu Mozart yorumunun üstüne çıkamasa da yine de genel anlamda dinleyicinin keyif aldığı bir konser oldu diyebilirim.
Konser için son notum konser dinleyicisine olacak.
DİNLEYİCİ KAYIT YAPILDIĞINI NASIL ANLAMALI?
Konsere geldiğinizde eğer mikrofon görüyor ve içeride bir seslendirme duymuyorsanız bu konserin kaydedildiği anlamına gelir. Tabii ki konser kayıtları eğrisi ve doğrusu ile yapılır, düzeltme şansı olmayan durumlar için yapılacak bir şey yoktur. Mesela aniden gelen öksürük ya da aksırık gibi. Ancak mümkünse bunu saklayarak yapabilirseniz tonmaysterlerin size duacı olacağını bilmenizi isterim. Eserin ağır ve en sessiz yerinde bir kere gelen öksürükten-aksırıktan sonra devamının geleceğini hissediyorsanız lütfen salondan çıkınız. Zira hiçbir solist, orkestra ve tonmayster kayıtlarında bunu duymak istemez.
Gelecek konsere kadar iyi haftalar.