Sosyal Medya paylaşımlarında okuduğum Antalya Operası’nın kuruluşunun 20nci yaş günü haberleri beni eskiye, yirmi, otuz yıl öncesine götürdü.
İnanması zor, o günkü düşünceleri, idealleri, umutları, heyecanı ile günümüzde yaşananları düşününce ne kadar da çok şey değişmiş.
O günden bu güne sosyal, siyasal, kültürel ve sanatsal alanda yaşananlar, Antalya Operası bağlamında bana adeta yeniden son yirmi, otuz yılın Türkiye tarihini anımsattı.
Antalya Operası’nın kuruluşunda yer alan sanatçılarımız ve çalışanlarımız, doğal olarak Ankara’da Genel Müdürlükte yaptığımız seçme sınavını ve Antalya’da 5 Nisan 1999 günü düzenlediğimiz Açılış Gala Konserini anımsarlar.
Oysa operanın kuruluş çalışmaları o tarihten de önceki yoğun dört yıllık çalışmayı kapsıyordu, biraz da o tarihçeye göz atalım.
Öncelikle belirtmem gerekiyor, genel müdür sıfatıyla o dönem yaşama geçirdiğimiz proje salt Antalya Operasıyla sınırlı değildi. Opera sanatının Türkiye’de bölgesel dağılımı ve daha da geniş kitlelere ulaştırılması, sevdirilmesi düşüncesiyle Akdeniz bölgesinde Antalya’da, Güneydoğuda Gaziantep’te, Doğuda Van’da, Karadeniz bölgesinde Samsun’da (daha önce kurulma kararı vardı, kadroları alınacaktı) ve İç Anadolu’da Sivas’ta opera ve balenin kuruluşunu içeren bir tasarım projesiydi.
Proje, aynı zamanda sanat alanından esirgenen kadrosuzluk nedeniyle Koservatuvarlara çok azalan öğrenci akışına da merhem olacaktı.
O günkü düşünceme göre tamamlanırsa, proje salt opera bale kurumunun kuruluşuyla da sınırlı kalınmayacaktı. Onu da aşarak çoraklaştırılmış bölgelere taşınan yerleşik orkestra, koro, şan solistleri, tasarım sanatçıları, yaratıcı opera bale kadrolarıyla konservatuvarlar, müzik eğitimi veren sanat okulları da kurulacak, yaşamdan kopartılmış bölge halkı sanata kavuşacak, aydınlanacak, bölge gençliği eğitilecekti.
Tasarımın yaşama geçirilmesi ise meşakatlıydı. Genel Müdürlükte yazılan onay yazılarmız Bakan imzasından çıkıyor, Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Personel Dairesi Başkanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Başkanlığı’nın imzasına sunuluyor, başarılırsa bu olurlarla Bakanlar Kurulu Kararı gerekiyordu.
Ayrıca sanatçı kadroları için Maliyenin, memur kadroları için de TBMM’nin kararı gerekiyordu.
Dönemin Kültür Bakanları Fikri Sağlar, Timurçin Savaş, Ercan Karakaş, İsmail Cem projeyi çok benimsediler ve imzaladılar. Ercan Karakaş bakanlığı döneminde etkilendiği tek proje olduğunu söylüyor, kaybettiğimiz sevgili İsmail Cem ise “bunu olmuş bil” diyor Başbakanlık yazısını operada odamda imzalıyordu.
Ancak yaşanan siyasal dönem Türkiye’nin en istikrarsız dönemlerden biriydi. Dört, beş ayda, en fazla bir yılda Siyasi İktidarlar, Başbakanlar, Bakanlar değişiyor, onaya sunduğumuz yazılar geri dönüyor, yazılarımızı yeniden yazmak durumunda kalıyorduk.
Sonunda Bülent Ecevit’in Başbakan, İstemihan Talay’ın Kültür Bakanı, Zekeriya Temizel’in Maliye Bakanı, Hikmet Sami Türk’ün Devlet Bakanı olduğu DSP, ANAP, MHP Koalisyon Hükümetleri Döneminde başarıya ulaşıldı, 2 Şubat 1998 günü bürokratik işlemler tamamlandı ve 5 yeni operanın kuruluş kararı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yeni müdürlüklere 775 sanatçı, 195 memur kadronun tahsis tarihi 21 Nisan 1998 tarihidir.
Karara imza atan Başbakana, Bakanlarımıza teşekkür etmeliyiz.
Türkiye’de bir defada kurulma kararı alınan yeni beş Opera Bale Müdürlüğü kararı tarihsel değerdeydi. Bakın Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazısında Ahmet Say kararı nasıl tanımladı.
“Bu olayı, uzunca bir duraklama döneminden sonra “Türk müzik inkılâbı”nın yeniden filizlenmesi olarak değerlendiriyoruz. Rakamlarla somutlaştıralım: 1940’ta kurulan ”Tatbikat Sahnesi’nden bu yana sadece Ankara, İstanbul, İzmir ve Mersin’de opera-bale kurumları kurabildik. Şimdiki atılımla büyüme, 4+5=9 sonucunun yanı sıra, Türkiye’nin 7 bölgesine yayılmış olacaktır. Devlet 58 yılda bu alana 1276 sanatçı kadrosu verebilmişken geçen hafta çıkarılan 775 kadronun hemen ardından geleceği belirtilen 222 kadroyla rakamlar tablosu gerçekten bir atılımı sergileyecektir. Dilerseniz bir de son 18 yılın durumuna bakalım: 1980’den beri opera ve bale sanatlarına 279 sanatçı kadrosu verilmiş, bu olanakla da İzmir ve Mersin’de iki küçük birim kurulabilmiştir.
Olay uluslararası boyutlardaydı: Dünyanın en ileri, yüksek nüfuslu ve varlıklı ülkelerinde bile bir yıl içinde 5 opera-bale kurumunun açıldığı görülmüş değildir. Sanat olaylarını yansıtan magazincilerimiz, bu olayı görmezlikten geldi. Gazetelerde rastlayabildiğim kadarıyla sağlam söz, Ahmet Taner Kışlalı’nın şu incelikli tümcelerindeydi:
“Suya taşı ‘cup’ sesini duymak için atmazsınız. Suyun yüzeyinde giderek büyüyen halkaları seyretmek için atarsınız.”
Yayılan dalgaları görebilmek için Genel Müdür Akbulut’un üç yıldan beri nasıl didindiğini, bürokratik sürecin hızlanması için nasıl çırpındığını yakından izledik. Çalışmalarının hasatını dermiştir. Kutluyoruz.
Samsun, Antalya, Sivas, Van ve Gaziantep’te açılacak opera ve bale biriminin getireceği kazanımlar üzerine söylenecek çok söz var. Kazanımlarımıza başka yazılarımda değinmek istiyorum. Kültür planında cumhuriyetimizin en değerli girişimlerden biri kutlu olsun!”
Antalya Devlet Opera ve Balesi 5 Nisan 1999 da, sınırlı sayıdaki takviye ile, 38 Orkestra Sanatçısı, 49 Koro Sanatçısı, 34 Bale Sanatçısı, 30 Sanat Teknik kadro, 3 Korrepetitör, 1 Sanat Teknik Müdürü, 1 Kostüm Kreatörü, 2 Realizatör, 1 Sahne Müdürü, 1 Kondüvit, 1 Suflöz olmak üzere 150 yi aşkın bir çekirdek kadro ile kuruldu.
Kurumun kurucu müdürlüğüne genel müdürlük sanatçılarından Tamer Aykut’u, Bale Başkoreograflığına Almanya’dan davet ettiğim Mehmet Balkan’ı, Orkestra Şefliğine Victor Dumanescu’yu, Koro Şefliğine Bibietta Vekilova’yı, Konsermaisterlik görevine ise Zeynep Işık’ı atadık. Hepsi de üst düzey sanatçılardı.
Antalya Operası böylesine bir çalışmanın ürünüdür.
Kurumun 5 Nisan 1999 günündeki açılışını unutmam ise olanaksızdır. Hepimizde büyük heyecan vardı. Çünkü yoktan var ediyorduk. O günkü resimlere bakıyorum, çalışma arkadaşlarım, yer alan sanatçılar herkes çok büyük gülüyorlar.
Yeni 5 opera bale projesiyle Antalya Operasının kurulması, benim de çalışma yaşamımda çok değer verdiğim başta gelen, gurur duyduğum en önemli projedir.
Söylemek durumundayım projeyi diğer sanatçılarımız önemsemediler bile.
Açılış Gala Konserinde solist olarak Ankara’dan soprano Feryal Türkoğlu ve bariton Eralp Kıyıcı, İstanbul’dan bas Ayhan Baran ve tenor Bülent Külekçi, İzmir’den soprano Aytül Büyüksaraç, Mersin’den soprano Çiğdem Tezişçi ve yeni birim Antalya’dan bariton Muhtar Resuloğlu yer aldılar. Solistler beş operadan seçilmişti. Çünkü onlara kardeş geliyordu, öyle planlamıştık. Orkestrayı şef Naci Özgüç yönetiyor, Konsermaister ise Tayfun Bozok’tu.
Değerli konuklarımız vardı. Bakanlık temsilcilerimiz, Eski Bakanlarımız Talat Halman ve Ahmet Taner Kışlalı, sevincimizi paylaşan Hikmet Şimşek, dönemin Antalya valisi Hüsnü Tuğlu (yardımını unutamam), Belediye Başkanı Hasan Subaşı ve ismini sayamadığım çok kişi.
Genel Müdür Yardımcımız sevgili Remzi Buharalı, dönemin Opera Müdürleri İstanbul’dan Yekta Kara Taygun, İzmir’den Aytül Büyüksaraç, Mersin’den Erdoğan Şanal salonda yerlerini almışlardı.
Genel Müdür olarak ben ve Kültür Bakanı İstemihan Talay geleneksel açış konuşmaları yaptık. Konuşmadan bir tümce şöyleydi:
“İki binli yıllara girmeye hazırlandığımız bu günlerde, zaman zaman Türkiye’de opera ve balenin hatta sanatın gerekliliği konusundaki milli kültür-evrensel kültür tartışmalarını üzülerek izliyoruz. Aslında cumhuriyet tarihimiz, bu tür talihsiz tartışmalara son noktayı koyacak gelişmelerle doludur. Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün birçok alanda ‘Devrim’ yaparken neden ‘Müzik Devrimi’ne de ihtiyaç duyduğunu iyi anlamak gerekir. Sonuçta, insanla birlikte var olan kültür ve sanat, insanlık tarihi geliştikçe onunla birlikte gelişmiş ve bizim kültürümüzde de yer almış evrensel bir olgudur.
Opera ve bale bugün Antalya’da, yarın Samsun’da, Gaziantep’te. Bir gün gelecek Türkiye’nin her yerinde olacaktır ve çağdaş Türk insanı olarak biz bu gelişmelerden gurur duyacağız. Yeni kurulan beş yeni opera-bale birimiyle Atatürk’ün müzik devrimi yeniden filizlenmektedir. Bu adımı önemli bir uygarlık hareketi olarak değerlendiriyoruz.”
Büyük heyecan yaşadığımız anımsıyorum. Salon ayaktaydı. Alkışlar dinmedi. Büyük desteğini gördüğüm bakanım, dostum Ahmet Taner Kışlalı’yla yan yana oturuyorduk. Kışlalı çok heyecanlandı. Kulağıma “Hüseyin Bey Onuncu Yıl Marşını çalamazlar mı?” dediğini anımsıyorum, ancak sehpada notalar yoktu.
Kışlalı’nın ikinci gün yazdığı yazı basında “Antalya’da Erguvanlar Açtı” başlığıyla yer aldı. Kışlalı “Salondan ayrılırken bir dilek tuttum. Van Operasının kuruluşunda da bulunabilme dileğini” tümcesiyle yazısını bitiyordu. Ne yazık ki daha sonra hain bir saldırıya kurban giden Kışlalı’nın dileğini yerine getiremedik.
Bakalım, Türkiye'de opera alanında yeni bir birim eklemek kime nasip olacak?
Saklamaya gerek yok, kitaba, okumaya, belgeye, arşive yakın değiliz. Anlayışa bakarak, beş yeni operanın kuruluş serüveniyle Antalya Operasının açılış öyküsünü, kayıplara karışmasın düşüncesiyle, projeyi yaşama geçiren sıfatı ve sorumluluğuyla tüm ayrıntılarıyla “Türkiye’nin Kültür Sanat Siyaseti” isimli kitabımda yazdım.
İnanması zor, o günkü düşünceleri, idealleri, umutları, heyecanı ile günümüzde yaşananları düşününce ne kadar da çok şey değişmiş sözüyle yazıya başlamıştık. Gerçekten de 20 yıl gibi toplumsal yaşamda kısa sayılacak bu zaman diliminde çok şey değişti.
İyi ki Antalya Operası o gün açılmış. Değişen anlayışa bakarak, yoksa açılışı için sanırım 50 yıl daha bekliyor olacaktık diye düşünmeden edemiyorum.
Antalya Operamızın 20. yılı kutlu olsun.
H. HÜSEYİN AKBULUT
5 Nisan 2019, Ankara